Category: Sağlıklı Yaşam

Mutluluğa Yolculuğumuz Besinlerle Başlasın !.

Kendimizi mutsuz hissettiğimiz an aklımıza ilk gelen şey çikolata oluyor halbuki çikolata dışında en doğal yol olan besinlerle mutluluğunuzu katlayabilirsiniz!

İşte size antidepresan etkisi yaratan sihirli besinler:

Safran: Safran, sindirim sistemini ve bağırsakları iyileştirme etkisi yaratır. Salata soslarına az miktar safran kullanmak sindirim sisteminin iyileşmesiyle bu bölgede oluşan nörotransmitterlerin salgısını arttırarak beyin kimyasını etkileyerek depresif duygularınızı bastırabilirsiniz.

Muz: Muzun başkenti olan Anamur’lu bir birey olarak muzun mutluluk verdiğini keyifle söyleyebilirim. Muzda bulunan 5-Hidroksitriptofan (5 HTP ) vücutta serotonin oluşumunda rol oynayan önemli bir maddedir. 5 HTP, vücutta esansiyel aminoasit olan triptofandan serotonin ve melatonin hormonuna dönüştürülmek üzere üretilir. Serotoninin artması kaygılanma, endişe ve depresyon riskini azalttığını bildiğimize göre 1 adet muz tüketiminin mutluluğunuzu artması için yeterli bir sebeptir.

Ay çekirdeği: Ay çekirdeğinin içerdiği fenilalanin amino asidini vücudun doğal antideprasanı olan norepinefrine çevirir. 1 avuç içi kadar ay çekirdeği içi yediğinizde yüzünüzde bir gülümseme belirtisinin hızla oluşacağını unutmayın.

Somon: Somon hem ruh halini iyileştiren B12 vitamini hem de depresyonu önlemede yardımcı olan omega-3 yağ asidi içermektedir. Omega-3 beyindeki serotonin düzeyini yükseltmektedir. Haftada en az 2 kere en az 150 gram kadar somonu sofralarınızda bulundurarak mutluluğunuza mutluluk katın!

Adaçayı: Sinirleri yatıştırmaktaki etkisi en yüksek çay olan adaçayı, beyinde nöronların aktivitelerinin artmasını sağlar. İçerdiği bol miktarda klorojenik asit

beyinde mutluluk merkezlerinide etkilemektedir. Taze yapraklarını sıcak suda bekletin ve 1-2 limon dilimi ve sabah içtiğinizde mutlu olmamanız imkansız.

D vitamini: D vitamini eksikliği vücudundaki serotonin seviyesini düşürmekte ve bu da kendini huzursuz ve mutsuz hissetmene sebep olmaktadır. Hazır güneş en güzel yüzünü göstermişken uygun saat dilimine de dikkat ederek güneş ışınlarından bol bol faydalanmayı unutmayın!

Egzersiz: Yapılan birçok araştırma egzersizin serotonin salgılanmasını artırdığını göstermiştir. Fiziksel aktivitenin serotonini artırması iki yolla gerçekleşir. Birincisi, motor aktivitenin beynin gönderdiği serotonin üretimi sinyallerinin sıklığını artırmasıyla olmaktadır. İkinci olarak da, düzenli egzersiz serotoninin öncül maddesi olan triptofan salgısını artırmaktadır. Tam mekanizma henüz çözülememiş olsa da, aerobik egzersizin serotonin düzeylerini artırdığı açıktır.

Bakla: Folik asidin ve B vitaminlerinin en yüksek kaynaklarından biri olan bakla sinir sistemi gelişimi ve kan hücre yapımında etkilidir. Yapılan birçok bilimsel çalışmada baklanın metabolizma hızını arttırdığı, dopamin düzeyini etkileyerek mutluluğu sağladığı, bağırsaklarda toksin atımını kolaylaştırdığı ve bağışıklık sistemini arttırdığı bildirilmiştir. Mutluluğunuza mutluluk katmak için şuan mevsimi olan bakla tüketimini arttırmayı unutmayın.

Koronavirüs

Son birkaç aydır en önemli gündemimiz dünyayı etkisi altına alan koronavirus salgını. Koronavirus ile birlikte hepimiz bağışıklık sisteminin önemini daha iyi anladık. ‘’Bağışıklık sistemimi nasıl güçlendiririm?’’ diye düşündük durduk. Güçlü bir bağışıklık sistemi için sağlıklı ve dengeli beslenmenin, fiziksel aktivitenin ve düzenli uykunun şart olduğunu öğrendik.

Peki; güçlü bir bağışıklık sistemi için beslenmede nelere dikkat edilmelidir?

  1. C vitaminini Alımını Abartmayın! 

C vitamini güçlü bir antioksidan ve iyi bir enfeksiyon savar fakat; günlük almanız gerekenden fazla tükettiğiniz C vitamini idrar ile atıldığından C vitamini alımını arttırmak adına yediğiniz meyve porsiyonları kilo yönetiminize de olumsuz etki edebilir. Yetişkinler için C vitamini günlük gereksinimi 60 mg’dır. 1 orta boy kivi veya 1 orta boy portakaldan bu gereksinimi rahatlıkla karşılayabilirsiniz!

  1. Bağışıklık sistemi = Çinko

Kan değerlerinde çinko değerinizin düşük olması, daha sık hastalıklara yakalanma riski demek! Bu yüzden değerlerinize baktırdığınız zaman bu minerale baktırmanız ve gerekiyorsa uzman önerisiyle besinsel veya dışarıdan takviyesine başlamalısınız. Çinko değerlerini besin yoluyla desteklemek için de öğünlerinde özellikle; hindi eti, kabak çekirdeği, kuru baklagiller ve deniz ürünleri, kajuya yer vermelisin

  1. Köklerde Sağlık Var Unutmayın!

Sebzeler, içerdikleri güçlü antioksidanlar sayesinde bağışıklık sisteminizin koruyucusudur. Kereviz, turp, kırmızı pancar gibi kök yumru sebzelere, pırasa, soğan, sarımsak gibi soğanlı; ıspanak, pazı, roka, tere gibi toprak üstü sebzeleri tüketmeyi ihmal etmeyin!

  1. Kefirli Tariflere Mutfağınızda Daha Çok Yer Açın!

Smoothie ve salata soslarında yoğurt yerine kefir kullanarak bağışıklık sisteminizi güçlendirmeyi ihmal etmeyin.

  1. D vitamini

Son 10 yılda yapılan çalışmalar, D vitaminin bağışıklık üzerine olan etkilerini ortaya koymuştur. Özellikle kapalı ortamlarda çalışıyorsanız, kan tahlili yaptırıp doktorunuz kontrolünde ve uygun dozda D vitamini desteği almayı unutmayın!

6. Yeterli miktarda su tüketin.

Su, bağışıklık sisteminin en önemli destekleyicisidir. Günde en az 2-2,5 lt su tüketilmelidir.

7. Haftada en az 2 defa kurubaklagil tüketin.

Kurubaklagiller, içerisindeki protein, lif, demir, çinko, magnezyum ve folik asit sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirici etki göstermektedir. Kurubaklagilli ve bol yeşillikli bir salata bağışıklık güçlendirici etki gösterirken aynı zamanda besleyici ve doyurucu bir ana öğün alternatifi de olabilir.

8. Haftada en az 2 defa balık tüketin.

Omega-3 bağışıklık düzenleyici ve destekleyici özelliğe sahiptir. Haftada 2 defa balık tüketmenin yanında, beslenmenize ceviz, keten tohumu, chia tohumu, semizotu gibi omega-3 kaynaklarını da ekleyin.

9. Yulaf, sarımsak ve yeşil çay tüketin.

Yulaf içinde bulunan beta glukan ve çinko sayesinde, sarımsak allicin, yeşil çay ise kateşin sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirici etki göstermektedir.

10. Bağışıklık dostu: Baharat mix

Hem yemeklere lezzet katacağınız, hem bağışıklılığınızı kuvvetlendireceğiniz baharat mixi kullanmayı ihmal etmeyin. İçerisinde, pul biber-nane-kekik-zencefil-zerdeçal-kimyon-karabiber karıştırarak  yemeğinize, salatanıza veya yoğurtunuza rahatlıkla ekleyebilirsiniz.

11.Bitki çaylarından destek alın

Soğuk algınlığına karşı 3 silahşör ile önlem alın: adaçayı, ekinezya ve ıhlamur.

Kilo Almanın Formülünü Açıklıyorum

Zayıflık da şişmanlık gibi sağlığımız için istenmeyen bir durumdur. Sağlıklı bir şekilde kilo almak için önce neden zayıf olduğunuzun öncelikle sebebini öğrenmemiz gerekir.

Şişmanlık konusunda belirttiğimiz kilo alınmasına neden olan ögeler aynı şekilde ters durumunda zayıflamasına da neden olabilir. Psikolojik, yaşamsal, genetik ya da fizyolojik (endokrin sistemdeki sorunlar) kişinin kilo almasını engelleyebilir. İştah kaybına neden olan çinko eksikliği, yorgunluk ve metabolizma güçlüğüne olanak sağlayan demir eksikliği, iştahın olmasını engelleyen bazı kanser türleri, metabolizmanın bozulmasına bağlı hipertroid, bağırsak veya midede parazit varlığı ve çocukluktan itibaren gelen metabolik hastalıklar kişinin kilo almasını engelleyen başlıca sağlık sorunları olarak bildirilmektedir. Bu nedenle mutlaka kan, idrar ve genel bir doktor muayenesinden geçmek oldukça önemlidir.

İşte kilo artışı için yapmanız gereken 5 ipucu:

  1. 6 Öğün Kuralını Bozmayın: Zayıf kişiler çoğu zaman 1 veya günde 2 öğün tüketirler. Ve doğal olarak yemekleri bol miktarda da yeseler günlük almaları gereken kalorinin üzerine çıkamadıkları için de kilo alamazlar. 6 öğün yapmadan kilo alamayacağınızı unutmayın! Öğündeki yiyeceklerin küçük porsiyonlarının hem besin değeri açısından yüksek hem de kaloriden zengin olması şart. Mesela yumurtayı haşlama yerine az yağlı bol kaşarlı omlet, sütü sade içmek yerine taze meyve ve bal ile içerek normalde yediğiniz, içtiğiniz aynı miktarı daha fazla kalori ile desteklemeniz yeterli.
  2. Öğünlerde Asitli Gazlı İçecek Tüketmeyin: Ana öğünlerde yemek yerken içecek tercih etmemelisiniz. İçecekler midede yer kaplar, tokluk hissi verir ve çabuk doygunluk yaşamanızı sağlar. Su veya diğer içecek tüketimlerinizi yemekten ortalama 30-45 dakika önce veya 30-45 dakika sonra yapmaya özen gösterin.
    Kola, gazoz gibi asitli içecekler yerine sağlıklı olan ev limonatası, meyve suları, meyve kompostoları tercih edin. Böylece daha doğal ve sağlıklı beslenmiş olacaksınız.
  3. Kuru Yemişler Kalori Bombardımanı Yapar: Ofisinizdeki masanızda, çekmecenizde; çantanızda; arabanızda; evinizin çeşitli yerlerinde kuru meyve bulundurun. Kuru meyvelerin kalori içeriği yüksek olmakla birlikte; posa, vitamin ve mineral içeriği olarak da oldukça zengindir. Kuru meyveleri ara öğünlerde tüketerek hem sağlıklı beslenmiş olursunuz, hem de enerji katkısı sağlamış olursunuz.
  4. İştah Açıcı Baharatları Kullanın: Yemeklerde ve salatalarda iştah açan pul biber, sumak, kimyon, karabiber ve hardalı bolca kullanın. Biberlerin acı olanlarında bulunan kalsiyum bileşikleri merkezi sinir sistemini uyararak yemeğin daha uzun sürmesini sağlar. Sumak ve karabiber ise yemeğin ya da salatanın lezzetini arttırarak tat dengesini korur. Böylece daha önceden az yediğiniz ama sevdiğiniz bir yiyeceği daha büyük porsiyonda yeme zemini hazırlar.
  5. Çinko ve Demir Desteği Kilo Almayı Kolaylaştırır: Çinko beyinde tat ve koku alıcılarından gelen bilgilerin alındığı ve işlendiği alanları harekete geçiren bir mineraldir. Demir mineralinin eksikliğinde de solukluk, iştahsızlık ve yorulma görülür. Zayıflıkla mücadele edenlerde kanda hem demir hem de çinko düzeyleri oldukça düşüktür.  Besinlerle çinko ve demirden zengin yiyecekler tercih edilmelidir. Yapılan araştırmalarda kilo alma diyetine günde 20 mg çinko ve 15 mg demir desteği verildiğinde kilo alımında % 15-20 kadar artışın olduğu ve baskılanmış iştahın da ortadan kalktığı görülmüştür.

Hafızamızı Kuvvetlendirecek Besinler

Eskiden, hafızanın zayıflamasının tamamen yaşlanma ile ilgili olduğu düşünülürken günümüzde, yetersiz beslenmenin de hafızanın zayıflamasına neden olduğu bilinmektedir. Yediğiniz gıdalar ve “yemedikleriniz” beyin fonksiyonlarını etkileyerek, konsantrasyonun ve hafızanın ilerleyen yaşa rağmen keskin kalmasını sağlayabilir. Peki, hafızayı güçlendirmek için neler yemeliyiz?

Balık: Yağ oranı yüksek olan gıdalar genellikle belleği güçlendirmek için tavsiye edilmez, ancak omega-3 yağ asitleri bilişsel fonksiyon üzerinde olumlu etkiye sahiptir. Haftada en az 2 kez, özellikle omega-3 bakımından oldukça zengin olan ton, somon gibi yağlı deniz balıklarını tüketmek beyninizin ihtiyaç duyduğu omega-3 yağ asitlerini almanız için yeterli olacaktır.

Yaban mersini , çilek , böğürtlen : Beyini serbest radikal hasarından korumada etkilidirler . Bellek arttırıcı fitokimyasal olan antosiyaninden zengindirler . Kırmızı üzüm, kivi, portakal ve elma da beyin gücünün artışı için diğer mükemmel besinlerdir .

Süt , yoğurt , peynir : Mükemmel birer protein kaynağıdırlar . Vücuda yavaş ve sabit bir enerji kaynağı sağlayıp , gün içinde hafızamızın ayakta kalmasına destek olurlar . Protein içeren besinler aynı zamanda vücudu uyaran kimyasallar olan epinefrin ve dopamin seviyelerini de arttırırlar .

Yumurta :
Beyindeki hafıza bölümü için gerekli olan vitaminleri ( A , D , B12 , B grubu ) barındırır . Beyinden sinyal alıp , gönderme için gerekli önemli bir aminoasit olan tirozini içerir , vücudun uyanık kalmasını sağlar.

Tam tahıllar : Esmer pirinç , esmer ekmek , yulaf , darı vb. B6 , B12 ve folik asit içerirler . Hafızayı korumak , konsantrasyon ve beyine kan akışını sağlamak için gereklidirler .

Kuruyemiş ve tohumlar : Ruh halini pozitif yönde etkilerler . Kabak ve ayçekirdeği kognitif fonksiyonları arttırırlar . Uykusuzluk ve hafif depresyon durumlarında rahatlamaya yardımcı olur .

Kırmızı lahana : Beyin hücre hasarını azaltmak ve uzun süreli hafızayı canlandırmak için gerekli polifenolleri ( fisetin ) içerir , bu Alzheimer hastalığının önlenmesi ve tedavisinde yararlıdır. Kırmızı soğanda iyi bir seçimdir .

Brokoli ve kuşkonmaz : K vitamininin zengin kaynaklarıdır . Bilişsel fonksiyonları ve beyin gücünü arttırmada etkilidirler .

Fıstık ezmesi : Beyinin odaklanması ve dikkat için gerekli olan B6 vitamininden zengindir . Kızarmış bir dilim ekmek üstüne 1 yemek kaşığı kadar fıstık ezmesi ve üzerine eklenmiş muz dilimleri ile B6 vitamininden zengin bir ara öğün yapabilirsiniz .

Yaşamın Erken Dönemlerindeki Tat Deneyimlerinin Yetişkinlikteki Besin Seçimlerine Etkisi

Yetişkinlikteki besin tercihleri yaşamın erken dönemlerindeki tat deneyimleriyle şekillenir. Bir bebeğin tat deneyimleri doğum öncesi dönemdeamniyotik sıvı yoluyla başlar, emzirme ve tamamlayıcı beslenme ile devam eder. Özellikle tamamlayıcı beslenme uygulamaları yaşamın sonraki dönemlerinde görülen obeziteyi önlemek için çok önemlidir.

Amniyotik Sıvı ve Anne Sütü

İnsanlar doğuştan şekere ve tuza olumlu tepkilere ve acı tada olumsuz tepkilere sahiptir. Bu nedenle bebekler genellikle bazı sebzeler gibi ekşi ve acı tada sahip yiyecekler yerine şeker ve tuz oranı yüksek yiyecekleri tercih ederler. Tuz ve şeker tercihleri ve acının reddedilmesi, amniyotik sıvı, anne sütü ve tamamlayıcı beslenme sırasında katı gıdalardaki tatlara tekrar tekrar maruz kalma yoluyla erken dönemde değiştirilebilir. Rahim içi ortam gelişen bebek için kalıcı etkilere sahiptir, bu etkiler “programlama” olarak adlandırılır ve ileri yetişkinlikteki beslenme şekli üzerinde de önemli rol oynar. Ayrıca anne sütü annenin diyetinin besin bileşimini önemli derecede yansıtır. Bu nedenle çeşitli bir beslenme şekli uygulayan annelerin bebekleri daha az seçici ve değişik tatlara karşı daha açık olurlar. Tam tersi şekilde, tuz ve şeker içeriği yüksek gıdalarla beslenen annelerin bebekleri ise bu besinlere karşı daha istekli olurlar ve dolayısıyla bu bebeklerin yetişkinlikte obezite geliştirme riskleri daha yüksektir.

Tamamlayıcı Beslenme

Besleyici gıdalar ve lezzet çeşitliliği ile erken deneyimler, çocukların büyüdükçe daha sağlıklı bir diyet seçme olasılığını en üst düzeye çıkarabilir. Tamamlayıcı beslenme döneminde bebekler, yetişkin diyetlerini oluşturan gıdaların duyusal (doku, tat ve lezzet) ve besinsel özelliklerini (enerji yoğunluğu) keşfederler. Bir bebek tamamlayıcı beslenmenin ilk yılında ne kadar çok çeşitli gıda ile tanışırsa ileriki yaşlarda farklı tatlara o kadar açık olur, bebeklere yeni gıdalar tanıtılırken ‘tadını sevmedi’ diyerek pes edilmeli aynı besin defalarca sunulmalıdır. Küçük çocuklarda (özellikle 2-5 yaş arası), yeni yiyecekler yemeye isteksiz oldukları anlamına gelen gıda neofobisi, tamamlayıcı beslenmenin ilk yılında yeterli besin çeşitliliği sağlanamamış ve çoğu gıda ‘sevmedi’ gerekçesiyle tekrar sunulmamış çocuklarda daha sık görülür. Bir bebeğin 3-4 yaşından sonra beslenmesini çeşitlendirmeye çalışmak yeterince etkili olmayabilir.

Tamamlayıcı beslenmede çeşitliliğin sağlanmasının yanı sıra tuz ve şeker içeriği yüksek gıdalar bebeğe mümkün olduğunca geç tanıtılmalıdır. 1 yaşından önce besinlere şeker ve tuz eklemesi kesinlikle yapılmamalıdır. Bebeği yaşamın ilk zamanlarında tuz ve şeker oranı yüksek gıdalara alıştırmak yetişkinlik ve çocukluk döneminde tuzlu ve şekerli gıdalara yönelimini artırabilir. Yüksek tuz ve şeker içeren bir beslenme şekli ise yetişkinlikte obezite, diyabet, karaciğer ve kalp hastalıkları gibi kronik hastalıkların gelişme riskini artırır.

Çocuklarda Osteoporoz Çanları Çalıyor!

Osteoporoz yaşlıların ve özellikle menapoz sonrası kadınların sorunu olarak düşünülürken, son yıllarda çocukluk çağı ve adolesanların da kemik sağlığı giderek artan önemli bir konu haline gelmiştir. Genetik veya edinsel kronik hastalığı olan, hareketsiz ve yetersiz beslenen çocuklarda kemikler beklenen boyut, kütle ve kuvvete ulaşamamakta ve bu durum çocukları kırığa yatkın hale getirmektedir. Sahip olduğunuz genetik özellikleri değiştiremediğimize göre osteoporozu önlemek veya yavaşlatmak için sağlıklı beslenme ve yaşam kriterlerini tercih etmelisiniz. Bunun için neler yapmalıyız derseniz:

Güçlü kemik için kalsiyum şart:

Çocuklukta kemik üretimi, erişkinlikte kemik kütlesinin stabilizasyonu için gerekli olan kalsiyum; kemik gelişiminin hızlı olduğu çocuklarda daha fazla tüketilmesi gerekmektedir. Düşük kemik kütlesi ile kalsiyum arasında saptanan ilişki nedeniyle günümüzde önerilen günlük kalsiyum alımı; 3-8 yaş için 800 mg olup 3 porsiyon; 9-17 yaşları arası için de 1300 mg olup günlük 4 porsiyon süt grubunun tüketilmesi yeterli olacaktır. (1 Porsiyon= 1 büyük su bardağı süt veya yoğurt; 1 Porsiyon= 30–40 gr peynir). Kalsiyum kaynaklarımız ise süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir), yeşil sebzeler, konserve balık (fileto olanlar dışında), kuruyemiş ve fortifiye edilmiş besinler (meyve suları, tahıllar, mısır gevreği vb.)’dir.

Kemik Yoğunluğunu Arttırın:

İyi bir potasyum ve magnezyum kaynağı olan sebze ve meyvelerin tüketiminin kemik mineral yoğunluğunu koruyucu etkisi vardır. Badem, fındık, fıstık gibi sert kabuklu meyveler, kuru baklagiller yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllar magnezyumun zengin kaynakları olduğunuda unutmayın.

Aneroksiya Nervoza osteoporozu tetikliyor!

Genellikle genç kızlarda görülen aneroksiya nervoza, kalori alımında azalma, kilo kaybı, amenore ve davranış değişikliğini içermektedir. Kilo almamak için diyet yapma ile başlayan bu hastalık iştah azalması, yemek yemekten kaçınma ile devam etmekte ve bu besin alımı bozuklukları kemik mineral yoğunluğunu etkilemekte ve dolayısıyla osteoporozu tetiklemektedir.

Egzersizi ihmal etmeyin!

Çocukluk ve adölesan dönemindeki iskelet gelişimi, hayatımızın ilerleyen dönemindeki kemik sağlığını etkilemektedir. Çalışmalarda, fiziksel olarak aktif çocuklarda, kemik kitle artışı daha fazladır. Yer reaksiyon kuvvetini arttıran jimnastik ve bale gibi sporlardaki kemik kitle artışı, ağırlık destekli veya düşük etkili kuvvetlerin yaptığından daha fazladır.

Besin Çeşitliliğini Sağlayın:

Osteoporuzun önlenmesinde, dengeli beslenmenin önemi açıktır. Dört besin grubundaki besinler “süt ve süt ürünleri”; “et –yumurta – kurubaklagiller” “taze sebze ve meyveler”; “ekmek ve tahıl grubu”  birlikte aynı öğünde çocukların gereksinmesine uygun miktarlarda tükettirilmeli ve her defasında grup içerisinden farklı besinler seçilerek, besin çeşitliliğini sağlanmalısınız. İçerdiği aşırı miktardaki fosfor nedeniyle fast food ile beslenmenin osteoporoz riskini arttırdığını unutmayın! 2 yaş ve üzerindeki çocuklarda yağ (özellikle doymuş yağlar) ve kolesterol alımı kısıtlanmalı, yaşlarına uygun kaloride beslenme programı hazırlanmalı ve lif içeren (meyve, sebze ve tahıl) gıdaları almaları temin edilmelidir.

Ayna Ayna Söyle Bana Cildimi Güzelleştirecek Hangi Besinler Olmalı Hayatımda ?

Cilt güzelliği hepimiz için önemli, sağlıklı ve zinde bir bedenin de en güzel yansıması, yani sağlığımızın vitrini diyebiliriz. Pamuk prensesten miras kalan uyuyan güzelle günümüze kadar uzanan bir tutku aslında… Prenses olmak değil gayemiz dengeli beslenip hayata seslenmek olsun tek derdimiz.

Peki cildimize; nasıl bakmalı hangi besinlerle ışıldatmalı bir bakalım derseniz işte buyurun devam edelim okumaya:

Günlük Su Tüketiminizi Önemseyin

Önceliğimiz her zaman su… Günlük olarak kilogram başına her birimizin ortalama 30 ml su tüketmesi gerekir. Gün içinde içtiğimiz çaylar, ayranlar kahveler ve diğer sıvılar su ihtiyacını karşılamaz hatta siyah çayın aşırı tüketimi vücudunuzu daha da susuz bırakır bu nedenle her masa başına, her çanta kenarlığına bir şişe su alalım efendim…

Hormonal Denge İçin Uyku Düzeni

Yiyeceklere geçmeden önce diğer kritik noktamız: Uyku. Biz uyurken salgılanan hormonlar sağlıklı ve zinde bir bedenin öncelikli gereksinimidir. Günlük ortalama 6-8 saat arası uyumanız cildinizin dinlenmesini sağlayacaktır.

Sağlıklı Yağlarla Cildinizi Nemlendirin

Hem soğuk kış aylarında cildinize yumuşaklık veren hem de güçlü antioksidan kapasitesiyle hücre yenilenmesine katkıda bulunan E vitamininden zengin besinlere mutlaka yer vermelisiniz. Gün içerisinde tüketeceğiniz kuruyemişlerden, avokadodan ve bitkisel yağlardan ihtiyaç duyacağımız E vitaminini sağlayabilirsiniz.

Sebze ve Meyvelerin Antioksidan Gücünden Yararlanın E vitamininin hem etkisini arttırması hem de gücüne güç katması için antioksidan ve flavanoid zengini C vitamini kaynakları ile birlikte tüketmelisiniz. Kırmızıbiber, turunçgiller, kivi ve yeşil yapraklı sebzeler başlıca sayabileceğimiz C vitamini kaynaklarıdır. Suda eriyen vitamin grubunda olduğu için günlük C vitamini

ihtiyacınızı düzenli olarak karşılamanız gerekir.100 gram kırmızıbiberle veya 2 adet (150g) kivi ile günlük C vitamini ihtiyacınızı karşılayabilir, vücudunuzu antioksidan deposuna çevirebilirsiniz.

Hazır vitaminlerden bahsediyorken A vitaminini de unutmamalı havuçtan bol ne var deyip hem salatalarda hem yemeklerde isterseniz de kahvaltılarınızda tüketebilirsiniz. Bu sayede ölü dokuları cildinizden uzaklaştırıp, cilt kanserine karşı da önlem alabilirsiniz.

Omega-3 ün En Özel temsili SOMON

Omega-3 konusunda en önemli destekçimiz su ürünleri onların yıldızlısı da somon tabi ki… Omega-3 doymamış yağ asidi ve vücudumuz tarafından da üretilmediği için dışardan alınması elzemdir. Pişirme yöntemini ızgara veya fırından yana kullanarak kızartmanın zararlı etkilerini de devre dışı bırakabilir sağlığınıza sağlık katabilirsiniz.

Havucuyla, biberiyle, kuruyemişleriyle ve balığıyla yani sağlıklı beslenmenin en güzel renkleriyle önce mutfağınızı renklendirin, renklerin enerjisiyle hem ruhunuzu besleyin hem de vitrininizi en güzel şekilde süsleyin.

En önemli giysimiz tenimiz; öpülmeye kalmadan uyanan pamuk prensesleriz hepimiz…

Boy Uzaması

Boy uzaması; genel olarak genetik unsurlarla birlikte düşünülmektedir fakat genetik unsurların dışında beslenme alışkanlıkları, spor, uyku düzeni, ağır iş yapıp yapmama gibi birçok çevresel faktörde boy uzamasını etkilemektedir.

İlk kural: Sağlıklı Kemikler
Sağlıklı kemiklere sahip olmak, uzun boylu olmak isteyenlerin birincil dikkat etmesi gereken noktadır. Kemiklerin gelişip yenilenebilmesi ve sağlıklı olması için de bazı minerallere ihtiyacı bulunmaktadır ve bu minerallerden en önemlileri kalsiyum ve fosfordur ve 11-24 yaş arasındaki dönem bu minerallere olan ihtiyacımızın en fazla olduğu dönemdir.

Diğer bir etken ise D vitamini:

Kemik gelişimi için önemli faktörlerden biriside D vitaminidir ve sayesinde mineraller etkin bir şekilde emilir. D vitamini en çok yumurta sarısında, karaciğerde, balık yağında bulunur ama temel kaynağı güneş ışınlarıdır ve deride güneş ışığının etkisiyle de meydana gelir. Günde en az 15-30 dk. arasında güneş ışınlarından faydalanmak gerektiğini unutmayın!


Uzun bir boya sahip olmak içinse tek başına beslenmek veya egzersiz yapmak sizi bir sonuca götürmez; egzersizin yanı sıra boy uzaması için gerekli olan besin desteklerini de mutlaka kullanmalısınız. En uygun beslenme tarzı ise, sebze, meyve ve proteinlerin dengeli alınmasıdır. Normal kemik büyümesi için yeterli proteinin alınması, A, C, D vitaminleri, kalsiyum, fosforlu gıdaların yeterli miktarda tüketilmesi gerekir. Çinko ve bakır gibi elementler de boy uzaması için oldukça gerekli minerallerdir. Bunlar sadece boyun normal şekilde uzamasını sağlar ve eksikliğinde boy kısalığı görülebilir.
Protein ve gerekli minerallerin yeterince alınabilmesi için et ve süt ürünlerinin çocukluk ve ergenlik döneminde düzenli olarak tüketilmesi gerekmektedir ancak kemik gelişimini daha tamamlamamış boyu kısa bireylerin ise bazı besinleri daha fazla tüketmeleri gerekmektedir:


Süt: Gün boyunca 2 su bardağı süt içilmesi boy uzamasını desteklemesinin yanı sıra çocuğunuzun kemik yapısının da güçlenmesini sağlamaktadır. Sütün büyüme hormonunun salgılanmasına da destek vermesinden dolayı boy uzamasını daha fazla desteklemesi için gece yatmadan içirmeniz daha iyi olacaktır.

Süt Ürünleri: İçerisinde kalsiyum bulunan bu grupta yoğurt, ayran ve peynir bulunur. Özellikle yoğurt, çocuğunuzun sebze yemeği tüketirken bile tabağında mutlaka bulunmalıdır. Peynir tüketmeyen çocuklarda peynir tüketimini sağlamak için ise peynirli börek, grissini veya poğaça gibi çeşitli tarifler hazırlayarak hem gönüllerini hem de midelerini fethedebilirsiniz.
Brokoli: Bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve vücudun korunmasında başrol oynayan brokoli, çocuğunuzun boyunun uzamasını sağlayan önemli sebzelerden biridir. Menülerinizde sıklıkla yer vermenizde fayda var.
Kuru Meyveler: Kuru meyvelerde iyi bir kalsiyum kaynağıdır, bu sebeple boy uzamasınıda sağlamaktadır. Ara öğün olarak veya süt ile birlikte tatlı ihtiyacını gidermek için gün içerisinde çocuklarınıza tükettirebilirsiniz ama porsiyon miktarlarını kontrol etmeyi unutmayın.
Susam: En yüksek kalsiyum içeren besin olması nedeni ile çocukların beslenmesinde önemli olan susam tohumunun 100 gr da 1160 mg kalsiyum bulunmaktadır fakat yağ içeriğinin yüksek olması nedeni ile porsiyon miktarına dikkat edilerek tüketilmesi gerektiğini unutmayın.

Alzheimer Hastalığı

Bir araba düşün, seneler geçtikçe eskir, bozulur ve sonunda tamamen çalışamaz duruma gelir. Ne kadar yaptırsanda o eskisi gibi olmaz. Aslında bizlerde öyle değil miyiz, seneler geçiyor ve bizlerde değişiyoruz. Gözler görmemeye, kulaklar duymamaya başlıyor. Bize ne mi oluyor, yaşlanıyoruz.

İlerleyen yaşla birlikte pek çok hastalıkla sırasıyla geliyor, bunlardan en sık görülenlerinden biri de Alzheimer. Bu hastalık aslında demansın (bunama) farklı bir boyutudur, yani bir demans çeşididir. Ancak her demans olan kişilere Alzheimer diyemeyiz. Alzheimer olan kişilerde ilk başta gözlemlediğimiz hafıza kayıplarıdır. Unutkanlıkla kendini belli ederken ilerleyen zamanlarda kişiler özel ihtiyaçlarını tek başlarına yapamaz durumu gelirler.

İştahsızlık, bulantı, kusma, dişlerin olmaması nedeniyle yeteri kadar beslenememe bu kişilerde çok sık görülmektedir ve bu durum da malnütrisyon sebebidir. Malnütrisyon kaslarda erimeye neden olurken, düşme riskini beraberinde getirir. Malnütrisyon durumunda kişilere; daha küçük porsiyonlarda daha fazla enerjili yiyecekler verilerek  önlenmeye çalışılmalıdır. Malnütrisyon dereceside oldukça önemlidir. Bu durum uzman kişilere danışılmalı ve ona göre beslenme tedavisi uygulamalıdır.

Alzheimer hastalığının kesin tedavisi hala bulunmasada beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri ilk almamız gereken önlem. Yapılan çalışmalarda Akdeniz tipi diyetle beslenmenin kardiyovasküler hastalıklar ve obezite riskini azalttığı görülmektedir. Bozulmuş glikoz toleransı olan kişilerde demans görülme olasılığı artmaktadır. Beyin vücudun oksijen kaynağıdır, sağlıklı bir kalp beyine yeterli kanın pompalanmasını sağlar, sağlıklı kan damarları besin açısından zengin kanı beyne ulaşmasını sağlar. Yani ne kadar sağlıklı kalp-damar sistemimiz varsa o kadar sağlıklı bir beyine sahip olduğumuzu gösterir. Bu durum da Alzheimer riskini azaltmaktadır.

Yapılan çalışmalar Omega-3 açısından zengin bir diyetin Alzheimer riskini azalttığı görülmektedir. Omega-3 ihtiyacını ise somon, uskumru, ceviz, badem tüketerek  karşılayabilirsiniz. Folik asit vücudumuzda proteinlere etki ederek Alzheimerda olumlu etkiler yarattığı görülmektedir. Günlük beslenmemize lahana, ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzeleri eklemek yaralı olacaktır.

Vitamin ve mineral ihtiyaçlarını takviye olarak kullanmak yerine besin yoluyla alınması diğer besin öğelerinden faydalanmak açısından daha iyi olacaktır.

Anne karnından itibaren yaşamımızın her evresinde önemli olan beslenme geleceğin için çok büyük bir yatırım olduğunu unutma. En büyüğümüzden en küçüğümüze kadar her yaş grubunda görülen çeşitli hastalıklarla besinlerle savaş.

Açai Tozu

Açai (Euterpe oleracea), Güney Amerika’ya özgü ve koyu mor dut meyveleri üreten bir palmiye bitkisidir.

İçinde bulunan yüksek konsantrasyondaki fitokimyasallardan dolayı antioksidan özellik gösterir.

Açai meyveleri, özellikle güçlü antioksidan aktivitelerin yanı sıra anti-inflamatuar ve antiproliferatif özelliklere sahiptir.

İçerdiği antioksidan öğelerden olan antosiyaninler,  sinir hücrelerini ve kalbi koruyucu özelliklere sahiptir.

Besinlerin antioksidan seviyesinibelirleyen ORAC (oxygen radical absorbance capacity) listesinde üst sıralarda yer alan gıdalardan biridir. Antioksidan seviyesi ile ünlü yaban mersininin antioksidan değerinin 5 katı kadar ORAC değerine sahiptir.

Ayrıca bu bileşiklerin, oksidatif hasarı ve iltihabı hafiflettiği, DNA hasarını onardığı, kanserli hücrelerin ölümünü tetiklediği, zararlı radikalleri azalttığı tespit edilmiştir. Ayrıca karaciğerde ve beyaz yağ dokusunda lipit sentezinin baskılayarak vücutta yağ birikimini azalttığı düşünülmektedir.

Günlük beslenme düzenine 1 çay kaşığı kadar açai tozunu ekleyebilirsiniz.

Taze sıkılmış meyve sularına, smoothielere, çiğ ya da  az pişmiş  atıştırmalıklara ekleyebilir, yoğurda ve süte/bitkisel sütlere  eklenerek tüketilebilir, ev yapımı dondurma, pudingler ve çikolatalar hazırlanabilir.