Yaşamın Erken Dönemlerindeki Tat Deneyimlerinin Yetişkinlikteki Besin Seçimlerine Etkisi

Yetişkinlikteki besin tercihleri yaşamın erken dönemlerindeki tat deneyimleriyle şekillenir. Bir bebeğin tat deneyimleri doğum öncesi dönemdeamniyotik sıvı yoluyla başlar, emzirme ve tamamlayıcı beslenme ile devam eder. Özellikle tamamlayıcı beslenme uygulamaları yaşamın sonraki dönemlerinde görülen obeziteyi önlemek için çok önemlidir.

Amniyotik Sıvı ve Anne Sütü

İnsanlar doğuştan şekere ve tuza olumlu tepkilere ve acı tada olumsuz tepkilere sahiptir. Bu nedenle bebekler genellikle bazı sebzeler gibi ekşi ve acı tada sahip yiyecekler yerine şeker ve tuz oranı yüksek yiyecekleri tercih ederler. Tuz ve şeker tercihleri ve acının reddedilmesi, amniyotik sıvı, anne sütü ve tamamlayıcı beslenme sırasında katı gıdalardaki tatlara tekrar tekrar maruz kalma yoluyla erken dönemde değiştirilebilir. Rahim içi ortam gelişen bebek için kalıcı etkilere sahiptir, bu etkiler “programlama” olarak adlandırılır ve ileri yetişkinlikteki beslenme şekli üzerinde de önemli rol oynar. Ayrıca anne sütü annenin diyetinin besin bileşimini önemli derecede yansıtır. Bu nedenle çeşitli bir beslenme şekli uygulayan annelerin bebekleri daha az seçici ve değişik tatlara karşı daha açık olurlar. Tam tersi şekilde, tuz ve şeker içeriği yüksek gıdalarla beslenen annelerin bebekleri ise bu besinlere karşı daha istekli olurlar ve dolayısıyla bu bebeklerin yetişkinlikte obezite geliştirme riskleri daha yüksektir.

Tamamlayıcı Beslenme

Besleyici gıdalar ve lezzet çeşitliliği ile erken deneyimler, çocukların büyüdükçe daha sağlıklı bir diyet seçme olasılığını en üst düzeye çıkarabilir. Tamamlayıcı beslenme döneminde bebekler, yetişkin diyetlerini oluşturan gıdaların duyusal (doku, tat ve lezzet) ve besinsel özelliklerini (enerji yoğunluğu) keşfederler. Bir bebek tamamlayıcı beslenmenin ilk yılında ne kadar çok çeşitli gıda ile tanışırsa ileriki yaşlarda farklı tatlara o kadar açık olur, bebeklere yeni gıdalar tanıtılırken ‘tadını sevmedi’ diyerek pes edilmeli aynı besin defalarca sunulmalıdır. Küçük çocuklarda (özellikle 2-5 yaş arası), yeni yiyecekler yemeye isteksiz oldukları anlamına gelen gıda neofobisi, tamamlayıcı beslenmenin ilk yılında yeterli besin çeşitliliği sağlanamamış ve çoğu gıda ‘sevmedi’ gerekçesiyle tekrar sunulmamış çocuklarda daha sık görülür. Bir bebeğin 3-4 yaşından sonra beslenmesini çeşitlendirmeye çalışmak yeterince etkili olmayabilir.

Tamamlayıcı beslenmede çeşitliliğin sağlanmasının yanı sıra tuz ve şeker içeriği yüksek gıdalar bebeğe mümkün olduğunca geç tanıtılmalıdır. 1 yaşından önce besinlere şeker ve tuz eklemesi kesinlikle yapılmamalıdır. Bebeği yaşamın ilk zamanlarında tuz ve şeker oranı yüksek gıdalara alıştırmak yetişkinlik ve çocukluk döneminde tuzlu ve şekerli gıdalara yönelimini artırabilir. Yüksek tuz ve şeker içeren bir beslenme şekli ise yetişkinlikte obezite, diyabet, karaciğer ve kalp hastalıkları gibi kronik hastalıkların gelişme riskini artırır.