ÇEKİRDEK KİLO ALDIRIR MI? DİYETTE YENİR Mİ?

Ayçekirdeği protein, sağlıklı yağlar, lif ve çeşitli vitamin ve minerallerle dolu genellikle atıştırmalık olarak yenen bir besindir. Ayçekirdeği yüksek yağ ve kalori içerdiğinden kilo verme döneminde tüketilip tüketilemeyeceği merak konusudur.

Tokluk sağlayabilir.

Ayçekirdeği yüksek yağ, protein ve lif içeriğiyle doyurucu bir atıştırmalık alternatifidir. Ayçekirdeği gibi doyurucu ara öğünler yapmak tokluğu artırarak sonraki öğündeki aşırı besin alımının önüne geçer. Bununla birlikte, ayçekirdeği lif içeriğiyle kabızlık problemini azaltabilir.

İnflamasyonu azaltır.

Ayçekirdeğinde bol miktarda bulunan E vitamini, C-reaktif protein seviyelerini düşürmeye yardımcı olur. İnflamatuar bir belirteç olan C-reaktif proteinin kanda yüksek seviyelerde bulunması kalp hastalığı ve tip 2 diyabet riskini artırır.

Kalp sağlığını geliştirir.

Ayçekirdeğinin yağ içeriğinin büyük bir kısmını çoklu doymamış yağ asitleri ve özellikle linoleik asit oluşturur. Linoleik asit, kötü (LDL) kolesterol seviyelerini düşürerek ve kan damarlarını gevşeten ve kan basıncını düşüren hormon benzeri bir bileşik yapımında kullanılarak kalp sağlığını korur.

Kan şekerini düzenler.

Ayçekirdeği içerdiği klorojenik asit ve lif sayesinde kan şekerini düşürücü etki gösterebilir. Ayrıca çalışmalar, ekmek gibi yiyeceklere ayçekirdeği eklemenin, protein ve yağ içeriği sayesinde mide boşalma hızını yavaşlatarak ve karbonhidratlardan daha kademeli bir şeker salınımı sağlayarak karbonhidratların kan şekeri üzerindeki etkisini azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.

Porsiyon kontrolüne dikkat!

Ayçekirdeği besleyici içeriğinin yanında yüksek yağ ve kalori içerir. 1 yemek kaşığı ayçekirdeği (10 g) 5 g yağ içerir ve 58 kaloridir. Diyet sürecinde tüketildiğinde günlük 1-2 yemek kaşığı aşılmamalıdır, kabuklu olanlarını tercih etmek porsiyon kontrolünü kolaylaştırır. Bununla birlikte, günlük önerilen sodyum alımını aşmamak adına tuzsuz olanları tercih edilmelidir.

slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot bento4d bento4d bento4d toto togel cerutu4d bento4d bento4d cerutu4d situs togel cerutu4d bento4d bento4d bento4d cerutu4d bento4d bento4d

Gerçekten Aç Mısın?

Bazı zamanlarda aç olmadığınızı bildiğiniz halde kendinizi bir şeyler yerken buluyor musunuz? Cevabınız evetse doğru yerdesiniz. Bu davranış, kişilerin yemek yemeyi sadece enerji açığını kapatmak için yapmadığı, lezzet ve keyif almak amacıyla da yemek yemeyi sürdürdüklerini gösteriyor. Açlık kavramına baktığımız zaman iki ayrı açlık tanımıyla karşı karşıya kalıyoruz. Biri homeostatik açlık yani fiziksel olarak açlık hali diğeri ise hedonik açlık… Bu kavramları ilk defa duyuyor olabilirsiniz ancak gün içerisinde birçoğumuz bu açlık durumlarından ikisiyle de karşı karşıya kalmakta. Gelin bu kavramların neleri ifade ettiğine birlikte bakalım…

Homeostatik açlık, en az 8 saatlik besin yokluğuyla birlikte kan şekeri seviyelerinde düşüşlerin gözlenmesiyle oluşan fiziksel bir açlıktır. Hedonik açlığı ise bireyin kendini aç hissetmemesine rağmen bir yemeğe olan arzusu olarak açıklayabiliriz. Aslında hedonik açlığı psikolojik olarak aç olma hali veya bireyin besinlere bağımlılık durumu olarak da açıklayabiliriz. Kişi hedonik açlık durumunda yemek yeme davranışı sadece haz alma ve keyifli zaman geçirme beklentisiyle yapar özellikle kilo verme sürecinde olan bireylerde de sıklıkla karşılaşılmaktadır. Hedonik açlık durumu bireyde yedikçe yeme davranışının görülmesine sebep olur ve sonuç olarak artmış kalori alımıyla beraber kilo alma durumu kaçınılmaz olur.  Peki ne yapmak gerekiyor?

  • Öncelikle öğün saatlerinizi düzenlemeli ve günlük yaşamınıza uygun olan bir beslenme rutini oluşturmalısınız.
  • Yemek yeme zamanında bütün odağınızı yemeğe vermeli ve telefon, televizyon veya herhangi başka bir şeyle ilgilenmemelisiniz. O andan keyif almaya çalışmalı ve tokluk hissini yaşamak için kendinize zaman tanımalısınız.
  • Abur cubur ve şeker tüketimini mümkün olduğunca minimumda tutmakta fayda var. Bu besinler besleyici olmamakla birlikte çok çabuk acıkmanıza ve fazla besin alımı yapmanıza sebebiyet verebilir.
  • Bol lifli gıdalar tüketmeye özen gösterin. Öğünlerinizde salataları bulundurmayı ihmal etmeyin.
  • Canınız tatlı istediğinde bu durumu hurma, kuru kayısı, kuru üzüm gibi kuru meyvelerle geçiştirmeyi deneyin.
  • Bir şeyler yeme ihtiyacı hissettiğinizde hemen yemeğe teslim olmayın. O an egzersiz yapmayı deneyebilirsiniz. Açık havada yaptığınız minik bir yürüyüş mutluluk hormonu olarak adlandırdığımız serotonin salınımını uyararak keyfi dolu anlar yaşamanızı sağlayabilir. Ayrıca beslenmenizde yine serotonin hormonun salınımını arttıracak olan muz, ananas, peynir, yumurta, avokado gibi besinleri yeterli miktarlarda bulundurabilirsiniz.
  • Her gün yeterli ve düzenli miktarlarda su içmeyi ihmal etmeyin. Vücut bazen susuzluk durumunu da açlık gibi algılayabilir.
  • En önemlisi kontrolü elden bırakmayın ve kendinizi iyi gözlemleyin. Unutmayın ki besin tercihleriniz sağlığınızı etkileyen en önemli tercihlerdir!
slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot bento4d bento4d bento4d toto togel cerutu4d bento4d bento4d cerutu4d situs togel cerutu4d bento4d bento4d bento4d cerutu4d bento4d bento4d

Vitamin D Nasıl Yükseltilir?

Sağlıklı bir vücut ve kemik yapısı için yeterli D vitamini seviyeleri oldukça önemlidir. Normal koşullar altında insan vücudunda bulunan D vitaminin %90-%95’i güneş ışınlarının etkisi ile deride sentez edilir. Özellikle içine katılmadıkça besinlerle alınan vitamin D’nin büyük bir önemi yoktur. Güneş ışığı temel kaynaktır ve yeterince faydalanılırsa takviye olarak D vitamini almaya gerek yoktur. Özellikle kış aylarında D vitamini eksiklilkleri daha fazla görülebilmektedir.

D vitamini eksikliğinin önlenmesi ve tedavisi için güneş ışınlarından yararlanmak şarttır. Özellikle güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde D vitamininin emilimi daha iyi olacağı için, sabah 10.00 ile öğleden sonra 15.00 saatleri arası ve günde 15-30 dakika güneşten yararlanım sağlanmalıdır. Koruyucu krem, kıyafet ve pencere arkasından güneşlenmek, D vitamini üretiminin daha az olmasına neden olabilir. Güneş ışığına maruz kalmanın sınırlı olduğu kişiler için diyet ile alım ve takviye özellikle önemlidir. Diyet ile alımda somon, uskumru, sardalya gibi yağlı balıklar ve özellikle yumurta sarısı D vitamini içeriği ile ön plana çıkmaktadır. Bu besinlerin özellikle tüketimi sağlanmalıdır. Ancak diyet ile alım günlük ihtiyacın çok düşük bir kısmını karşılamaktadır. Bu sebeple özellikle güneşten de az yararlanan kişilerde takviye kullanımı gerekebilmektedir ve gerekli dozaj ayarlaması doktor kontrolünde yapılmalıdır

Koruyucu kremlere gelecek olursak…

Otuz faktörlü güneş koruma kremlerin de ciltte D vitamini üretimini %95-%98 oranında azalttığı bilinmektedir. Sekiz SPF güneş kremlerinin bile kandaki D vitamini düzeyini azalttığı düşünülmektedir. Bu sebeple belirtilen saat ve sürelerde güneş kremi kullanmadan güneşten faydalanmak, D vitamininin karşılanabilmesi açısından en doğru yol olacaktır.

Kimler risk altında?

Kapalı ortamlarda çalışan kişiler, yüksek faktörlü güneş kremi kullananlar, beslenme bozukluğu olan kişiler, kapalı giysi giyen bireyler ve yaşlılarda D vitamini eksikliği görülme riski daha yüksek oranda bulunmuştur. Yaşın da artmasıyla birlikte D vitamini sentezinde bir azalma gözlenmektedir. Özellikle yaşlılık döneminde önemli olan kemik sağlığının korunabilmesi için D vitamini seviyelerinin belli aralıklarla kontrol edilmesi ve eksiklik durumunda takviyenin sağlanması oldukça önemlidir.

slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot bento4d bento4d bento4d toto togel cerutu4d bento4d bento4d cerutu4d situs togel cerutu4d bento4d bento4d bento4d cerutu4d bento4d

Bağışıklık Güçlendirici Süper Meyve: Aronya

Acı üzüm ve buruk tadı nedeniyle ‘’chokeberry’’ olarak da bilinen aronya üzümsü bir meyvedir. Aronya meyvesi daha çok meyve suyu, marmelat, reçel, jel, çay, şarap ve likör yapımında kullanılmaktadır. Meyve suyu sektöründe acı tadı nedeniyle elma, armut veya siyah frenk üzümü ile karıştırılarak tercih edilmektedir. Siyah, koyu mor ve kırmızı renklerinden ötürü güvenli ve doğal gıda renklendiricisi olarak da kullanılmaktadır. Gelin bu gizli meyvenin sağlık üzerine nasıl etkileri varmış birlikte öğrenelim…

Üzümden 8 kat daha fazla antioksidan etki!

ORAC değeri diye adlandırdığımız besinlerin antioksidan özelliklerini ölçen bir değer vardır. Bu değer ne kadar yüksekse o besinin antioksidan özelliğinin de o kadar yüksek olduğunun anlarız. Aronyanın da ORAC değeri oldukça yüksek rakamlarda bulunmuştur. Öyle ki diğer meyvelerle karşılaştırıldığında üzümden 8 kat, yeşil elma ve nardan 4 kat daha fazla antioksidan özellik gösterebildiğini söyleyebiliriz. Bu yüksek antioksidan özelliği sayesinde de inflamasyon önleyici, antikanserojen ve antimikrobiyal gibi birçok etkisinden söz etmek de mümkün.

Yaşlanma ve kabızlık karşıtı…

Aronyanın içeriğindeki yüksek lif sayesinde kabızlık oluşumunu önleyici etkisinin olduğu düşünülüyor. Özellikle bu lifin %60’ından fazlasının lignin, selüloz ve hemiselüloz gibi çözünmez liften oluşması bu düşünceyi daha da destekliyor. İçerisindeki insan sağlığı için oldukça faydalı olan fenolik bileşikleri barındıran bu meyve oksidatif stresi azaltıyor ve hücrelerdeki oksidatif hasara karşı güçlü bir koruyuculuk sağlayarak yaşlanma ile mücadele ediyor.

Kanser ve kardiyovasküler hastalık riskini düşürüyor!

Günümüzde bağışıklık sistemini güçlendirme özelliği ile öne çıkarılan ve soğuk algınlığı ile gribal enfeksiyonlara karşı koruma sağlayan aronya meyvesinin lipit düşürücü, iyi kolesterol seviyesini arttırıcı etkisi de bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda endotel hücrelerin korunmasını, yenilenmesini sağladığı ve kan basıncının dengelenmesinde rol oynadığı belirlenerek kardiyovasküler hastalıkların çeşitli risk faktörlerini ortadan kaldırdığı belirlenmiştir. Kan şekeri dengesinin korunmasında etkili olduğu bildirilen aronya meyvesinin kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet üzerinde oldukça etkisi olan obezitenin tedavisinde de etkili olduğu düşünülmektedir.  Yapılan çalışmalarda aronyanın içeriğindeki madddelerin kolon kanserine karşı antiproliferatif yani çoğalmasın engelleyici ve koruyu etkileri başta olmak üzere birçok kanser türüne karşı koruma sağladığı düşünülmektedir. Meme, lösemi, kolon kanseri ve servikal tümör hücre dizilimi üzerindeki etkinliği yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. Alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı üzerine koruyucu etkisi olabileceği belirtilmiş ve safra kesesi, mide, bağırsak gibi birçok sindirim sistemi rahatsızlıklarında da olumlu etkiler yaptığı düşünülmektedir. Polifenol içeriği sayesinde çeşitli mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal etki gösterdiğinden bahsetmiştik. Özellikle Escherichia coli, Bacillus cereus, Staphylococcus aureus ve Pseudomonas aeruginosa bakterilerinin gelişimini engelleyici etkisinin olduğu yapılan çalışmalarda görülmüştür.

slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot bento4d bento4d bento4d toto togel cerutu4d bento4d bento4d cerutu4d situs togel cerutu4d bento4d bento4d bento4d cerutu4d bento4d

Çocuklarda Diş Çürükleri ve Beslenme

Diş çürüğü; bakterilerin neden olduğu, biyolojik ve çevresel faktörlerin çokça etkilediği yaygın bir problemdir. Önlenebilir bir problem olan bu durum birçok çocuğu estetik kaygılar sebebiyle hem sosyal açıdan hem de enfeksiyon kaynaklı ağrı yaşamaları sebebiyle fiziksel açıdan etkileyebilmektedir. Diş çürüklerinin oluşmasında ana sebeplerden biri de beslenme alışkanlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı besinlerin diş çürüklerinin oluşumunu hızlandırdığı bazı besinlerin ise diş çürüklerine karşı olumlu etkiler gösterdiği biliniyor. ‘’Diş çürüklerinin görülme olasılığını azaltmak için çocuklarımıza hangi besinleri vermeliyiz?’’ sorusunun cevabını merak ediyorsanız okumaya devam edin!

Şeker tüketiminden kaçının!

Diş çürükleri problemi en sık çocukluk döneminde karşımıza çıkıyor. Özellikle günümüz çocuklarının beslenmesinde fermente olabilen, paketli, rafine şeker ilave edilmiş, unlu gıdaların bulunma yüzdesindeki artış ve doğal beslenmeden uzaklaşmaları ile birlikte diş çürüğü problemi yaşayan çocuk sayısında da artış olduğu görülmekte. Çocukların beslenmesi planlanırken belli oranlarda karbonhidrat, yağ ve protein dengesinin sağlanması gerekiyor. Karbonhidratlar, yani şekerler ağızdaki bakterilerin gelişebilmeleri için mükemmel bir üründür. Bakteriler şekeri kullanarak ağız ortamının daha asidik bir hal almasını sağlar ve bu sayede diş çürüklerinin oluşumu için gerekli ortam sağlanmış olur. Ancak karbonhidratın türü, tüketim sıklığı ve miktarı çürük oluşumunda önemlidir. Şekerler gıdanın kendi içeriğinde doğal olarak bulunabilirken, gıdayı tatlandırmak amacıyla sonradan da eklenebilmektedir. Yapılan bu şeker eklentisi gıdada doğal olarak bulunan şekerden daha yüksek oranda diş çürüklerinin oluşumuna sebebiyet verebilir.  

Bu besinlere dikkat!

Yüksek karyojenik etkisi olan yani diş çürüklerine yüksek oranda sebep olabilen besinleri; çikolata, cips, kola-hazır meyve suyu gibi şekerli ve asitli içecekler ve şeker ilave edilmiş kuru meyveler olarak sayabilmekteyiz. Bu gıdalar çiğnemeyi çok gerektirmez ve tükürük salgılanmasını baskılarlar bu sebeple gıdadaki besin diş yüzeyine yapışır ve dişi çürütmeye başlar. Taze meyvelerdeki şeker, süt şekeri ve balın de karyojenik etki gösterdiği bilinmektedir ancak karyojenik etkisi az önce saydığımız besinler kadar yüksek değildir. Antikaryojenik olarak adlandırabildiğimiz bazı besinler ise çürük riskini azaltabilmektedir. Bu besinler peynir, fıstık, şekersiz sakız ve lifli yiyeceklerdir. Özellikle lifli yiyecekler çok fazla çiğneme gerektiğinden tükürük akışını arttırırlar ve mekanik temizliğin sağlanmasına destek olurlar. Elma, kereviz, havuç ve yer fıstığının da antikaryojenik etkilerinin yüksek olduğu bilinmektedir. Özellikle peynir ve yoğurt tüketiminin çürüklere sebep olan bakterileri azaltıcı etki yaptığı yapılan çalışmalarda gözlenmiştir.

Ne yapmak gerekiyor?

Sağlıklı olarak planlanmış; yağ, karbonhidrat ve protein dengesi iyi ayarlanmış bir beslenme programının uygulanması çürük riskini azaltabilir. Yağların besinlere kayganlaştırıcı etki sağlaması ile besinin ağızda kalma süresi kısalır. Proteinlerin ise metabolize olmaları sonucunda oluşan amonyak ile tükürüğün asitliğini azaltıcı etki gösterir ve tüm bunlar çürük riskini azaltır. Özellikle ara öğünlerde karbonhidrat içeriği zengin bir ara öğün planlanması diş çürükleri riskini arttırabilir. Bu sebeple ara öğünlerde protein yönünden zengin yoğurt, süt, kefir, ayran gibi besinlerle faydalı yağ içeriği yüksek olan fındık, badem, ceviz gibi kuru yemişler kullanılabilir. Saydığımız kuru yemiş ve süt ürünlerinin taze meyveler ile tüketimi meyvelerin karyojenik etkisinin de azalmasını sağlayabilir. Örneğin elma ve ceviz veya elma ve süt veya da fındık ve yoğurt tüketimlerinin ara öğünlerde tercih edilmesi diş çürükleri riskinin azalmasını sağlayabilir.  Diş üzerine yapışan ve temizlenmesi güç olan şekerleme, şeker ilaveli kuru meyvelerden uzak durulması oldukça önemli. Paketli abur cubur ürünlerden uzak durmak, asitli gıdaları ve hazır meyve sularını tüketmemek, makarna ve pilav gibi karbonhidrat içeriği yüksek besinlerin tüketimlerini sınırlamak ve sağlıklı tercihlere yönelmek çocuklarda diş çürükleri görülme riskini azaltacaktır.

slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot bento4d bento4d bento4d toto togel cerutu4d bento4d bento4d cerutu4d situs togel cerutu4d bento4d bento4d bento4d cerutu4d bento4d

Hazır Sosların Sağlığa Etkisi

Hazır sos deyince aklınıza ilk ne geliyor? Ketçap, mayonez, acı sos, köri sos, hardal, nar ekşisi sosu, soya sosu… Hazır ve paketlenmiş, içeriği katkı maddesiyle dolu olan gıdaları düşününce bu sıralamayı artırmak pek mümkün. Peki ya bu sosların sağlığınızı nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?

Hızlı gıdaya ulaşım isteği, uzun raf ömrüne ihtiyaç duyma, gıdaların kalite ve kıvamlarını geliştirme amacıyla gıdalara eklenen katkı maddeleri bulunmaktadır. Gıda katkı maddeleri tek başına gıda olarak tüketilemeyen, besleyici bir değeri olan veya olmayan maddeler olarak tanımlanabilmektedir.

Hazır soslarda bu katkı maddeleri nasıl mı kullanılıyor dersiniz?

İlk olarak hazır sosların en çekici yanına odaklanalım. Canlı renkleri… Doğal olarak evde yapılan sosların rengi maalesef bu kadar canlı olmuyor. Bunun sebebi hazır soslara eklenen renklendiriciler. Yapay olarak kullanılan renklendiriciler obezite ve insülin direncine sebep olmaktadır. Ayrıca çocuklarda yapay renklendirici tüketiminin hiperaktivite bozukluğuna yol açtığı düşünülmektedir.

İkinci olarak aromalarına odaklanalım. Tatları pek lezzetli değil mi? Bunu sebebi de içeriğindeki aroma vericilerden… Aroma vericiler tek başına tüketilemeyen ancak katıldığı besine tat ve koku özelliği katmak amacıyla kullanılan kimyasal maddelerdir. Özellikle hazır soslarda sıklıkla kullanılan aroma vericilerden monosodyum glutamat merkezi sinir sisteminin zarar görmesine, hormon dengesizliklerinin oluşmasına ve ergenlik çağındaki çocukların büyüme hormonlarının baskılanmasına, obeziteye ve yağ birikimine, diyabete, böbrek ve karaciğerde hasar oluşumuna sebep olmaktadır.

Yapay renklendirici ve aroma vericilerin yanı sıra palm yağı ve trans yağlar da hazır sosların sağlıksız olmasına sebebiyet vermektedir. Palm yağının kanserojen etkisinin olduğu, trans yağların ise kolesterol yüksekliğine sebebiyet vererek kalp hastalıkları riskini artırdığı bilinmektedir.

Bir de fruktoz var tabii… Ancak bu fruktoz yiyeceklerde doğal olarak bulunan fruktoz değil. Mısır şurubu olarak da adlandırılan doğal olmayan fruktoz; kanser, obezite, kalp hastalıkları, diyabet ve insüline direnci gibi pek çok hastalığın oluşumuna sebep olmaktadır.

Her zaman doğal olanı tercih etmenin, hazır ve katkı maddeli olan gıdalardan uzaklaşmanın sağlığımız açısından en doğru tercih olduğunu unutmamalıyız…

slot gacor toto slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot toto togel cerutu4d cerutu4d cerutu4d bento4d cerutu4d

Yaz Aylarında Beslenme

Pişirme yöntemine dikkat!

Yüksek yağlı ve yüksek kalorili besinlerin sindirimi çok daha zor olmaktadır. Özellikle sıcak yaz aylarında vücut bir yandan kendi ısısını dengelemeye çalışırken bu besinleri sindirmekte daha da zorlanabilir. Bu sebeple yaz aylarında yağlı besinler, kızartma ve kavurmalar yerine; haşlama, kendi suyunda pişirme, ızgara gibi pişirme yöntemlerini kullanarak daha çok sebzelere yönelmeniz sıcak yaz günlerini daha rahat geçirmenize yardımcı olacaktır. 

Su tüketimini artırın…

Yaz aylarındaki sıcaklık ve nem artışı sebebiyle vücut ısısında ve metabolizmanın bu duruma uyum sağlayabilmesi için terleme oranında da artış görülmektedir. Artan terleme oranı, vücudun su ve mineral kaybetmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu sebeple sıcak yaz günlerinde yüksek terleme ve sıvı kaybının beraberinde getirdiği baş dönmesi, bulantı, bayılma hissi gibi durumlardan korunabilmek amacıyla yeterli su tüketiminin sağlanması gerekmektedir. Ancak sıcak havalara aldanıp çok soğuk olan suları içmeniz sindirim ve gaz problemleri yaşamanıza neden olabilir, çok soğuk suları tüketmekten kaçınmanızda fayda var.

Yaz aylarında serinlemek amacıyla şeker içeriği yüksek meyve suları veya meyveli sodalardan uzak durmanız daha sağlıklı olacaktır. Sıvı ve elektrolit kaybınızı gidermek ve sıcak yaz günlerinizi serinleştirmek için sade maden suyunu meyveli buz parçaları ile lezzetlendirerek tüketebilirsiniz. 

Besinleri muhafaza ederken dikkatli olun!

Hava sıcaklıklarının artması sebebiyle besinlerin bozulma riskinde artış yaşanmaktadır. Bu sebeple besinleri uygun koşullarda saklamaya ve tüketim tarihlerini kontrol etmeye özen göstermelisiniz.

Her şey mevsiminde ve tazeyken güzeldir…

Tezgahlarda yerini almaya başlayan meyvelerden; kiraz, kayısı, çilek, şeftali, yeşil erik ve sebzelerden; enginar, taze fasulye, börülce, bezelye, bamya, domates, salatalık, semizotu gibi besinleri sofranızda bulundurmaya özen gösteriniz.  

cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d bento4d cerutu4d

PİLATES VE YAĞ YAKIMI

Pilates bütün kas gruplarını çalıştırdığımız bir egzersiz metodudur. Dolayısı ile tüm kas grupları çalışınca kaslar kuvvetlenir ve metabolizma hızlanır. Hızlanan metabolizma ise yağ yakımını ciddi şekilde destekler. 

Buna bağlı olarak karın ve kalça kaslarını aktive eden, bütün vücut kas gruplarını çalıştıran, plank gibi egzersizler yağ yakımını en çok destekleyen egzersizlerdir.

Bu tür egzersizler aynı zamanda kondüsyonu geliştiren egzersizlerdir. Kondüsyon egzersizleri de yağ yakımını hızlandıran  pilates egzersizleri arasında yerini alır.

Bununla beraber; nefeslerin devreye girmesi de büyük rol oynar. Hareketi daha etkili kılmak için zorlanılan her noktada nefes vermek hem hareketi daha rahat yapmak, hem de hareketten verim almak için önemlidir.

Pilates egzersizlerinin yağ yakmasının en büyük nedeni, birçok hareketin tek harekette tüm vücut kaslarını çalıştırıyor olmasıdır. Bu tür egzersizler vücutta kan dolaşımını normalden daha fazla hızlandırıp, kardiyovasküler kapasiteyi daha da yükselttiği için yağ yakımına ekstra destek olmaktadır.

Yağ yakımına yardımcı olan egzersiz örnekleri ise aşağıda belirtilmiştir.

BURPEES:

Bütün vücut kas gruplarını aktif şekilde çalıştırdığı için terlemeyi kolaylaştırması ile birlikte hem kondüsyon egzersizi, hem de yağ yakımına yardımcı olan bir egzersizdir.

CRİSS CROSS:

Karın egzersizlerinin diğer egzersizlere göre daha fazla efor sarfettirmesinin sebebi; merkez bölgemiz karın olduğu için, hem denge hem de kondüsyon isteyen ve ekstra tüm vücut kuvveti gerektiren egzersizlerdir. Yukarıya eklediğim criss cross hareketi ise hem core, hem de üst ve alt karın çalışması olduğu için yağ yakımını hızlandıran bir egzersizdir. 

PLANK:

Yukarıda belirttiğim gibi, bütün vücut egzersizleri daima yağ yakımında en çok etkili olan egzersizlerdir. 

Bunun sebeple yağ yakımı için tek harekette tüm kas gruplarını çalıştırdığımız egzersizler tercih edilmelidir.

cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d bento4d cerutu4d

İştahsız Çocuklarda Beslenme

Az yemek yiyen, zor beğenen, seçici veya isteksiz çocuklar iştahsız olarak tanımlanabilmektedir. Çocuğun iştahsız olmasının altında birçok neden yatıyor olabilir. Bu sebeple çocuğunun iştahsız olduğunu düşünen ebeveynler mutlaka bir diyetisyene danışmalı ve bir uzman görüşü ile iştahsızlığın nedenini belirleyerek buna yönelik tedavi planlanmasını sağlamalıdır.

İştahsızlık; çölyak, demir eksikliği ve çinko eksikliği gibi rahatsızlıklara bağlı olarak oluşabilmektedir. Böyle bir durumun varlığında mutlaka doktor ve diyetisyen desteğine başvurulmalı, eksikliklerin giderilmesi ve tedavilerin planlanması sağlanarak çocuğa özel bir beslenme programı ile ilerlenmelidir.

İştahsızlığın bir diğer nedeni de çocuğun çok hareketli olması, dikkatinin çabuk dağılması ve yemekle ilgilenmemesidir. Bu özelliğe sahip çocuklar çabuk doyduklarını ve daha fazla yemek istemediklerini sık sık ifade ederler. Böyle bir durumda çocuğu zorlayıcı beslenme davranışından kaçınmak önemlidir. Zorla besleme davranışı çocuğun ileride çok daha büyük beslenme problemleri yaşamasına neden olabilmektedir. Bu çocuklarda sık sık beslenme davranışı çocuğun daha fazla acıkmasına sebep olabilmektedir. Öğün aralarında da çocuğun meyve suyu veya abur cubur gibi besinleri tüketmesinin önüne geçilmelidir.

İştahsızlık sonucunda çocuk yeteri kadar besin alımı yapamazsa çocuğun olması gereken ağırlığının altında kalması söz konusu olabilmektedir. Bu durumda dengeli ve sağlıklı bir beslenme programı ile çocuğun sağlıklı kilo alması sağlanmalıdır. Bazı durumlarda da çocuk yeteri kadar beslense dahi ebeveynleri tarafından iştahsız olarak nitelendirilebilmektedir. Çocuğunuzu iştahsız olarak adlandırabilmek için mutlaka bir diyetisyene başvurmanızda fayda var…

cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d bento4d cerutu4d

Gebelik Döneminde Doğru Beslenme Nasıl Olmalı?

Gebelik döneminde beslenme hem bebeğin sağlıklı gelişimi hem de annenin sağlığı için oldukça önemlidir. Gebelik döneminde sağlıksız ve yetersiz beslenme, anne ve bebek ölümlerine yol açan birçok sağlık problemini beraberinde getirmektedir. Gebelik döneminde sağlıklı beslenmeye ek olarak dikkat edilmesi gereken birkaç nokta vardır. Bunları şu şekilde sıralayabilmekteyiz…

  • Her gün en az 2,5 litre su tüketilmelidir.
  • Gebelik süresince karides, kalamar, midye gibi sakatatlar tüketilmemelidir.
  • Bebekte zeka geriliğini önlemek amacıyla iyotlu tuz tercih edilmelidir.
  • Gebelik boyunca pasta, pizza, börek vb. hamur işlerinden uzak durulmalı, kilo alma miktarınız uygun aralıklarda ise ve herhangi bir rahatsızlığınız yoksa haftada sadece bir öğün bu besinler tüketilebilmektedir.
  • Çay ve kahve sınırlandırılmalıdır. Bitki çaylarından sinameki yeşil çay ve adaçayı tüketilmemelidir. Ihlamur, meyve çayları, kuşburnu ılımlı miktarlarda kullanılmalı ve günde bir fincan türk kahvesi tüketilebilmektedir.
  • Salam, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri ve konserve gıdalar tüketilmemelidir.
  • Konserve ton balığım tüketimi haftada 180 gramdan az olmalıdır.
  • Haftada en az bir gün olacak şekilde somon ve alabalık gibi yağlı balık tüketilmesi gerekmektedir.
  • Sebze ve meyvelerin tüketilmeden önce iyice yıkanması tarım ürünlerindeki zararlı olabilecek artıklarının uzaklaştırılması için önemlidir. Bu sebeple sebze ve meyveleri tüketmeden önce su dolu bir kapta bekletmek ve sonrasında tekrardan bol su altında yıkamak gerekmektedir.
  • Ambalajlı besinlerin son kullanma tarihlerine dikkat edilmeli ve içeriği bilinmeyen gıdalar gebelik süresince tüketilmemelidir.
  • Et ve tavuk gibi besinlerin hazırlanması sırasında tam pişmiş olduklarından emin olunmalı çiğ et kesinlikle tüketilmemelidir.
  • Her gün bir kahve fincanı kadar ceviz, badem içi ve fındık tüketilmelidir ve bu kuru yemişleri kavrulmamış şekilde tercih etmek daha sağlıklı olacaktır.
  • Her gün en az iki su bardağı kadar süt, yoğurt veya kefir tüketilmelidir.

Unutmayın ki, gebelik döneminde beslenme tamamen gebenin özelliklerine göre özel olarak planlanmalıdır!

cerutu4d cerutu4d cerutu4d link slot cerutu4d cerutu4d cerutu4d bento4d cerutu4d